Kişilik ikinci bölüm: Katip vs Kader
Nihayet beklenen gün geldi ve yıllar sonra Şahsiyet’in ikinci bölümü yayımlandı. İlk platformu Puhutv’den ayrılan ve Disney Plus ile anlaşan ancak yayıncının Türkiye’deki üretim süreçlerini durdurması sonucu açık kalan ‘Şahsiyet’, Gain tarafından satın alındı.
Hakan Günday’ın yazdığı, yönetmenliğini Onur Saylak’ın yaptığı, ikilinin anlatım uyumunu güçlendirerek onları bir araya getiren ve Haluk Bilginer’e Emmy Ödülü kazandıran “Kişilik” macerasına kaldığı yerden devam ediyor. Diziyi değerlendirmeden önce konusuna değinelim ve kısaca Agah Beyoğlu’nu hatırlayalım.
HER KİŞİSEL CİNAYET KENDİ KATİLİNİ YARATIR
İlk dönemde Agah Beyoğlu, adliye kâtibi olduğu dönemden hesap sormak için kamu yararına hareket etmiş, gizli tutulan bir belgenin faillerini, azmettiricilerini, hatta sessiz kalanlarını bile tek tek öldürmüştür. . Onu finalde şakağına doğrultulmuş bir silahla, diğer eli başka bir şakağına doğrultulmuş bir silahla bıraktık.
İkinci döneme geldiğimizde Beyoğlu’nun bu çıkmazdan kurtulduğunu anlıyoruz! Bazen ilerleyen bazen de gerileyen Alzheimer hastalığıyla bir süre huzurevinde kaldıktan sonra kendi evinde, kendi düzeninde yaşamaya alışır. Her sabah saat 7’den önce uyanıyor ve hatırlamaya çalışıyor. Kimdir, neyle ve nasıl kurtulmuştur… Deli kızı ve yaramaz damadı da yanındadır. Beyoğlu kan denizinden çıkıp hayatının son yıllarına devam etmek üzereyken, bir anlık bir itiraf kafasında endişeye neden olur ve uyuyan devi adeta uyandırır.
Beyoğlu, ilk döneminde gençlik yıllarında tanık olduğu belgeyi kapatıp adaleti sağlarken, bir yandan da olağanüstü işlere bulaştı. Kendisini soyadını taşıdığı ilçeyle özdeşleştiren Beyoğlu, toplumsal hayatı kasıp kavuran yolsuzluklara tepki olarak kişisel cinayetler işledi. Bir gün İstiklal’e bağlanan sokaklardan birinde kabadayı yürüyüşleri ve alaycı tavırlarıyla üç gence rastladı ve sordu: “Siz mafya mısınız?” Soruyu sordu ve beklediği saygıyı göremediği için üçünü de oracıkta öldürdü. Beyoğlu, diğer eylemlerinde olduğu gibi mağdurların alınlarına etiket yapıştırdı. Etikette “kişisel” yazıyordu. Bu kişisel cinayetlerin ve keyfi davranışların elbette bir bedeli var. Söz verdiği savcının mafya bağlantılı bir derin yapı üyesi olduğu ortaya çıkınca işler sarpa sarar ve ölen gencin yıllardır kaçak olan ağabeyi Baht intikam almak için geri döner. . Bir metro istasyonunda Agah’ın huzuruna çıkar ve tüm ailesini yok edeceğini söyler. İtirafın ardından meydan okuma gelir. Böylece Agah için hem yakınlarını koruyacağı, hem de kendini arayacağı güçlü bir süreç başlıyor.
KAMU ÇIKARI İÇİN İNTİKAM MI, KİŞİSEL İNTİKAM MI?
‘Kişilik’in ikinci bölümü, kişisel sorunların karmaşıklaşacağı, kişilik arayışının manevi derinlik kazanacağı, hatırlamanın acısı ile unutmanın lanetinin aynı terazide tartılacağı bir dönemin görüntüsünü sunuyor. İlk bölümde Agah Bey’in artık kendini aramaya başlaması ve ölümden döndüğü yer hakkında spekülasyonlar yapması, varoluş sancıları içinde ruhsal arayışının doruğa ulaşacağını gösteriyor. Dizideki asıl çatışma bu sürecin aynı zamanda yok oluş anlamına da gelmesinden kaynaklanıyor. Agah tam ölürken, unuturken, kendini ararken, ailesini tanırken bir zorbanın eline düşer. Ölümünün arifesinde bebek adımlarıyla yürümeye başlayan vicdanlı katilimiz; Onu her fırsatta itip kakacak profesyonel ve acımasız bir düşman kazanır. İlk dönemde vekâleten intikam alan ve el yordamıyla bir tetik yardımıyla adaletini tesis eden Beyoğlu, eşit bir güçle karşı karşıyadır. Çünkü ateistleri yenecek kafir, bir ara sokakta gözünü bile kırpmadan kardeşini öldürdüğü Kader’den başkası değildir! Destiny’nin ilk sezonda ahlaki hakikat arayışını intikam duygusuyla kişiselleştirip dengeleyeceği aşikar. Yine bu karakterin derin devlet aygıtı olarak çizilmesi, ülkedeki adaletsizliğin köklerine dair sözlerin söyleneceğini ortaya koyuyor. Aslında Saylak-Günday işbirliğinin dayanaklarından biri de güncel siyasettir.
Zaten filmlerinde göçmen sorununu ele alan ikili, ‘The Docile’da ülkedeki sosyopolitik çalkantıları orta-üst sınıfların kültürel arayışlarında ölçmeye çalıştı. Son filmleri Boğa Boğa, yeni zengin bir modelin küçük bir kasabada yaşadığı yüzleşmeyi, benzerliği ve dönüşümü konu alıyordu. Tüm bu hikâyelerin bir diğer dayanağı da insanın siyaset karşısındaki refleksi ve yaşadığı siyasi travmanın ardından kendisi olarak topluma katılıp katılamayacağı konusundaki tartışmaydı. Hepsinde bir dönüşüm, bir yolculuk vardı. Ana karakterler yeni politik kırılmalar doğrultusunda harekete geçmiş, kendi doğrularını savunmuş, eylem ve düşüncelerinin çarpışmasıyla dönüşüme uğramıştır. Agah Beyoğlu gibi More’da Gaza, Uysallar’da Oktay Uysal, Boğa Boğa’da Yalın da bu sürecin bir parçasıydı.
Saylak-Günday iş birliğinde de vicdan kavramının hareketliliği dikkat çekiyor. Yönetmen ve yazar, vicdanı söylenen sözün özeti olarak sunmaktan ziyade, yaşanılanlardan süzülmüş bir kelime olarak ele almayı seviyor. Dolayısıyla vicdan; Gözden düşen bir gözyaşı, timsah yaşını aşan bir kutlamaya, cenaze töreninde atılan göbeğe, basılan toprağa dönüşür. Böylece vicdan, ayaklar altına alınan değerlerin bedeli olarak, insanın bölünmez devamlılığını ve hayatın kazananlar lehine akmasını amaçlar. Boğa Boğa’nın finalinde kurulan sofra bu anlamda hem bir cenaze, hem de kutlama yemeği… Vicdan açısından bu evrim, karakterin hareketleriyle anlam kazanıyor ve bize tüm bu kavramların acizliğini hatırlatıyor. zamanın karşısında. Herkes kendi vicdanından sorumludur, üstelik herkes kendi intikamından da sorumludur… Ya da görmezden gelenler, çarkı çevirenler, baltayı eline alanlar bu sürecin bir parçasıdır…
‘Şahsiyet’in ikinci döneminde Agah Bey kendini ararken, kendisini daha önce bulan Kader’in insafına kalır. Kader’in Agah Bey’in karşısına çıkıp hesap sorduğu ilk bölümün etkileyici sahnelerinden biri olan “Kardeşimin alnına özel not yazdın, senin alnına da kader yazılmıştır” ifadesi, İkilinin anlatım mekaniği, oyundaki etkiyi artıran bir kelime oyununun ötesinde iyi işleyecektir. Beyoğlu’nun alnında vicdan yazılıdır, benim tarafımdan yazılmıştır, bizzat yazılmıştır. Toplum nerede, adalet nerede, aile nerede? Baht bu soruların cevaplarına bağlı olarak bir miktar ilerleme kaydedecektir. Bakalım herhangi bir dirençle karşılaşacak mı?
PLASTİK ÜZERİNDE BIRAKTIĞI İZLERİ VE KANI BOYA OLARAK KULLANAN KİŞİLER
Agâh Beyoğlu, Şahsiyet’in ilk sezonunda özellikle dijital platformlarda artan yerli seri katil hikayelerimizin başarılı bir örneğini sundu. Her ne kadar tek kanallı televizyon yayıncılığı döneminden bu yana “Sekiz Sütun Manşet” (1982), “Mesela Muzaffer” (1987), “İz Peşinde” (1990) ve “Teleflash” (1992) gibi önemli polisiye öykülerimiz olsa da, Ahmet Ümit’in seri katil meselesine dair anlatımlarına değinmedik. Önemli bir ilerleme kaydedilmedi. Ümit’in Başkomiseri Nevzat, ‘Karanlıkta Koşanlar’ ve ‘Şeytan Ayrıntıda Gizlidir’ dizilerinde çok çalışmış ve bu topraklarda bir dizi kovalamaca sonucunda seri katilin topuklarından nasibini almıştır. Normalde 90’lı yıllardaki seri cinayetler Türkiye açısından adaletle ilişkilendirilebilecek en son şeydi ve bunun nedeni cinayetin ahlaki yargısı değildi. 90’lı yıllarda seri cinayetler siyasi bağlamından arındırılarak cinnet malzemesi haline getirilerek reality şovlarda seyirciye sunuldu. Seri katil hikayeleri, efsaneler, tesadüfler ve tabii ki cinayetler aynı teknede yoğruldu, sapkın fanteziler ve öldürülme korkusu yayıldı.
Elbette dijital polisiye kurguya yeni bir soluk getirdi. ‘Masum’ ve ‘Fi’ geldi. Manevi derinlikleri ve karmaşık kurgularıyla suça farklı bir yaklaşım getirdiler. Ancak seri cinayetleri bireysel sapkınlığın sınırlarını aşarak toplumsal bir sorun ekseninde ele alan ‘Kişilik’, suçun toplumsallığından başlayıp cezayı verenin kişiliğine kadar uzanıyordu! Cezanın bireysellik unsurunun tartışılması; Her türlü nedensellik ve katılımı değerlendiren ve katliamı kağıt izine bağlayan Agah Beyoğlu, mahkeme tozunu yutmuş mizacından yola çıkarak “hukuka rağmen (ve) adalet uğruna” can alan bir katil örneğini verdi. . Beyoğlu, güzel Anadolumuzun çorak zihinlerini cezalandırıp vekaleten intikamını alarak sessizce akan kanı yerde bıraktı.
Beyoğlu elbette bir eski zaman beyefendisi olarak nezaket gösterdi. Bireyin hazzı, bireyin hazzı sınırları içinde kalsa da, yıllarca kendini dışlayan, sürgüne gönderilen ve travma yaşayan yaşlı bir adamın, bir katile dönüşüp hayattan keyif almaya başlamasıyla Beyoğlu, yaşanan olayın etkisini ortaya çıkardı. işlediği cinayetlerle plansızdır. Farklı, Beyoğlu bu sefer bastırılanın değil, “bir zamanlar bastırılanın” temsiliydi. Beyoğlu ortaya çıktı ve bir zamanlar iktidarda olan bir kültürün yenilgisine öfkelendi. Öfkesine yenik düşmedi ve ceza verirken törensel davrandı. Sanki bir zamanlar hükümdarlığın getirdiği özgüven, kayıt etme çabasında yeniden canlanmıştı! Öldürdükleri insanların alınlarına plastik şerit izi bırakarak yazdıkları yasa, insan olmanın yanı sıra tarih yazan bir tarafa mensup olmanın da sonucuydu.
Ve şimdi Beyoğlu başka bir dünyayla karşı karşıya… Karşılaşacak… Karşısında ise adı “kod adı” ile başlayan kitaplar yazan, araştırmacı gazeteciliğin konusu olan bir adam… Kızgınlaşan bir tetikleyici var. çünkü çok fazla ve hızlı kullanılmış, buna da devlet safrası diyebiliriz… Kare Kader Bir bilmecede sorulsa şöyle derler: Kanı boya olarak kullanan biri! Plastiğe açıklama yazan katil, bir seri katille karşı karşıya…
SANAT, PEYZAJ, RENK
Televizyon için gösterişli hayatlar etrafında dizi üstüne dizi ve geniş kadroya imza atan Ay Yapım’ın hem maddi imkanlarından hem de tecrübesinden ‘Kişilik’ yararlandı diyebiliriz. Ay Yapım’ın dijital ortamda çektiği ilk eser yine Puhutv’de yayınlanan ‘Fi’ dizisi oldu. Elbette dijitaldeki bu ilk girişimler televizyon estetiğinden ve anlatı matematiğinden izler taşıyordu. Bu izleri bir ölçüde silen Saylak, özellikle ‘Kişilik’te yeni açılar denedi, bir bakıma yönetmenliğine çalıştı, dilini aradı. Saylak’ın yönetmen koltuğundaki çalışmaları arttıkça bu durum ‘Kişilik’e olumlu yansıdı. Yönetmen televizyon estetiğini kırmak adına renk kullanımına ve sanat yönetmenliğine de ağırlık verdi. Özellikle Agah Beyoğlu el örgüsü hırka ve kazakları; Palto ve paltolarıyla renk çatışmasında taraf oldular. Beyoğlu’nda cinayet işlemek için gittiği yerler ile hayatını yaşadığı ilçe arasında da benzer bir çatışma yaşandı. Şehirden uzaklaşıp intikama yaklaştıkça renkler solarken, şehrin kaosundaki kahraman için neon ışıklar tercih edildi.
Agah Beyoğlu için çizilen imaj seri katil anlatımlarımızla paralellik gösterirken, karakterin özgünlüğü onunla ilgili nesnelerle vurgulanmıştır. Kendisine eski model bir araba hediye edildi ve üzerine kostüm dikildi. Katilin sade ama etkileyici kedi kostümü ve dizide gençlerin giydiği rengarenk kedi kostümleri, cinayet eyleminin sosyal hayattaki tezahürüydü. Köpek Katili lakabı, kedi kostümü ve susturuculu silahıyla katil kimliğini pekiştiren Beyoğlu, tarzının göstergesi olarak etiket yazma makinesini de ekledi. Plastiğe basılarak iz bırakılması esasına dayanan cihaz, katilin karar verme ritüeline uygundu. Arabasını rengarenk boyayarak ikinci aşamaya giren Agah Bey’in yeni formüller geliştirip geliştirmeyeceğini veya düşmanlarıyla mücadelesinde ne tür silahlar kullanacağını zamanla göreceğiz.
OYUNCULUK ÜZERİNDE
Konu ‘Kişilik’ olunca oyunculuğa değinmeden geçemiyoruz. Haluk Bilginer’e uluslararası ödüller kazandıran dizi, oyuncunun performansı günlerce konuşuldu. Bilginer, kamuoyunun desteğini ve izleyicinin dikkatini çeken seri katil rolünü alt metinlerini anlayarak canlandırdı ve performansı en üst seviyeye ulaştı. Öte yandan Bilginer, üst düzey oyunculuğunu flaşlar ve fiziksel aktivitelere dayalı olarak dengeleyerek, duygusal gelgitleri ve kültürel yakınmaları paralelinde adliye emeklisinin oyununu gerçekçi bir şekilde aktardı.
İkinci dönemde karşımıza çıkan Erdal Özyağcılar da Bilginer kadar tecrübeli ve değerli. İlk dönemde cinayeti işleyen kahraman Bilginer’di. Her ne kadar acımasız olsa da duyguların tercümesi olduğu için sempatikti. Özyağcılar’ın oyunculuk tarzı anti-kahramana daha yatkın. Bu sezon kötü bir adam olmasının bekleneceği aşikar ama komik ve bu yönüyle de basit bir insanı oynama konusunda uzman. “Kibar Feyzo”da “Artık eş istiyorum” diye bağırırken, “Bizimkiler”de orta sınıf bir aile babası olarak hayata küsmüş, bazen karikatür, bazen de gerçeğin ta kendisi olmayı başarmıştı. Özyağcılar elbette muhteşem bir “kötü adam” performansı sergileyecek ama eğer rolü çok köşeye çekilmemişse, sade kişiliğiyle, yıllarca kaçak yaşayan bir katilin vahşetini ve belki de pişmanlıklarını aktarabilir. bize gösterecek ve rolünde dev olacak.
**
Görünüşe göre ‘Kişilik’in ikinci bölümü tam anlamıyla bir düelloya sahne olacak. Halen bireyler aranıyor, bireyler araştırılıyor, kimlikler rakamlardan çok daha fazlasına karşılık geliyor. Güdüler ve içgüdüler çatışmaya hazırlanıyor. Bastırılmış, görmezden gelinmiş, uzaklaştırılmış… Bu dönemde bulmacanın eksik parçalarını bularak tamamlamak isteyen iki katil vardır. Ahlak ile siyasetin yeniden birbirine ayak basacağı, katip ile servetin ip üzerinde yürüyeceği, savaş nasıl biterse bitsin savaşanların alınlarına “son”un yazılacağı bir dönem bizi bekliyor.